 |
|
 |
ŞİİR/ÇOBAN YILDIZIM
Çoban yıldızım doğ üstüme,
hilal gibi parılda gözüme ,
yanıp sönme gözümde ,
bir vatan bekçisinin omudusun gurur duy kendinle .
gabar dağı eteğinde
güzide sevdan tüter kalbimde
çoban yıldızım doğ üstüme
yanıp sönme gözümde
bir vatan bekçisinin omudusun gurur duy kendinle
hasretli kalbim tetirgin
aşkın çiğ bigi yağıyor üstüme
çoban yıldızım doğ üstüme
hilal gibi parılda
yanıp sönme gözümde
bir vatan bekçisinin umudusun gurur duy kendinle
çoban yıldızım doğ üstüme
hilal gibi parılda
belkide bir şehidin açık gözlerindeki sırsın
gurur duy kendinle,
yanıp sönme, hilal gibi parılda.
çoban yıldızım doğ üstüme.
ŞİİR /
Seni bir gülle tanıdım gülüde senle,
şuhicansın gönlümde en yüksek yerin,
bir kelebek gibi süslü,
hem zarif daim kalbimde.
çeşmi dilsin güzel söyleyen,
aşkımın derecesine rakamlar yetmeyen,
kalbimde bülbülsün seni seviyorum diyen,
bende seni seviyorum başka nedesem.
gülcemalsın gözleri gülen,
bakışları ok gibi yüreğimi delen
ızdırabımsın boğazımda düğümlenen
seni seviyorum başka nedesem.
BEHÇET ELCİK
TUTSAK
Ben sana, elim koluma,
kalbim göğüs kafesimde tutsak.
beynimde bir ur gibi sevgin ,
hep hayale dalıp gözlerim başka bir şey görmez hep yoluna tutsak.
çırpınır kalbim kafesteki kuş gibi .
açılır kollarım sarılacakmış gibi ,
çözülür dilim adını sayıklar,
hülyalara dalmışım beynim yine hayale tutsak.
gözlerim geldiğin yollara,
kulaklarım o metfun sevgi iltifatına,
kilitlenmiş dişlerim başka sözlere,
benliğim bir bakışına tutsak.
Behçet elcik
BİR CANDIN SEN
Bir candın sen yüzünde güzellik saçan,
bir candın sen yüzünde güller açan.
bir candın sen bizi burda kuyup kaçan,
bizim idin bizim ömer ,hem talhaydın canı canan.
bir candın sen yüreğime ateş çalan,
bir candın sen melek gibi uyuyan,
bir candın sen ömer gibi vakur duran,
bizim idin bizim ömer,hem talhaydın canı canan.
bir candın sen ölümü sevgili bulan,
bir candın sen amcasını yüreğinden vuran,
bir candın sen mübeşşere olan,
bizim idin bizim ömer,hem talhaydın canı canan.
Behçet elcik
Bir aşk masalıydın,
rüzgar gibi estin önümde,
neler geçti hayal dünyamda,
neler geçti bir bilsen,
senden sonra sen vardın,
sen gittiğinde yine sendin.
hep gözlerimde,dokunamadığım gül,
sana susadım seni arıyor gözlerim,
Behçet elcik
Yalnız bir adam dökülmüş yollara,
perçinleşmiş gözleri,sonsuz ufuklara,
kitlenmiş dişleri güzel sözlere,
umutsuz bakışlar dolmuş yollara,
kırlaşmış saçlarında asır izi var,
bükülmüş belinde sevda yükü var,
çatlamış topuklar yol yurgunluğu var,
yollarıda yormuş çatlak topuklar,
alnında bir halka,secde izi var,
yüzüde buruşmuş,acı izi var,
yıllara ser çekmiş bu yaşlı adam ,
kıvrılmış bastonun yaşlı yükü var.
yüzü durgun geçmişin hayalinde,
hülyalardan sıyrılmamış,belliki dünde
umudu tükenmemiş belli gözlerinde,
arı duru gözleri umutlu bugünde.
Behçet elcik
Yitik ömrüm ahh oldu,virann,
ne aşkı Celal kaldı,nede habibe iman,
avuntum imanım ,gözlerimde büyümüşsün,
ahh ne küçükmüşsün,mizanı Gafur'un terkinde.
varlığımın sembolü kafam,
övünçle hamallık yaptım sana,
övgüyle bahs etti beşer,
için boşmuş meğer,
El varis oldu varisim,
zorunlu iade devranı hayatım,
zalı'i hayat oldu biçare raşid,
malikin mahpus damında,o da Malikin,cc
ahh nerdesin uğruna harcandığım,
nerdesin gönlümü kaptırdığım dilber,
neredesiniz evladım,ahalim.
sizin çindi ihmalim,şimdi sizin için mahkumum ebedi.
Behçet elcik
şiir
Ağladığım gecelerin sabahlarının gün doğumundaki güzellik.
sen şafaktanda güzelsin,
benim ilk ışığım sensin.
gözlerimi aydınlatan sensin.
karanlıklarda soğumuş kalbimi ısıtan güneş,
eğer kalbimde aşk varsa senindir,
eğer yaşıyorsam senin içindir,
tebesümüm varlığının eseri.
beni öldürmek istersen,
terkedişindir ölümüm,
aşkla,
sevgili yar.
ON İKİSİNDE.........
Daha on ikisindeydi, yüreği kıpır kıpır.
Çocuklukla gençlik arasında bir yerdeydi,
Güneşe bakarken eliyle gölgelerdi gözlerini.
Hep gülümserdi,dosta,düşmana kediye,köpeğe.
Sevgiyle bakardı gözleri,güzelliklere hayretle bakardı,
Daha on ikisinde yüreği kıpır kıpır.
Çocukları oynarken görünce,imrenirdi onlara,
Ama artık çocuk değildi o,
İş hayatı başlamıştı hoş işçi doğdu ya.
Bu sefer başkaydı, İstanbul daydı.
Adana da pamuk tarlasında ırgatlığı bırakmıştı, istanbuldaydı.
Daha on ikisinde yüreği kıpır kıpırdı.
Bu sefer başkaydı mermer atölyesinde usta olacaktı.
Artık ırgat olmayacak çadırda yatmayacaktı.
Bu sefer başkaydı istanbuldaydı.
Daha on ikisinde yüreği kıpır kıpırdı.
İstanbul onun için ilkin başlangıcı,
İstanbul onun için ulaşılmaz,
İstanbul onun için ekmekti, aştı,
Daha on ikisinde yüreği kıpır kıpırdı.
O, hep gülümserdi,
Yeter ki göz göze gelsindi, gülücük atardı o an.
Her an tetikteydi gamzeleri gülümsesin diye.
Daha on ikisinde yüreği kıpır kıpırdı.
Kimileri onun gamzelerini sever gülümserdi,ona karşılık.
Kimi gülümsenecek ne yaptım diye taaccüp eder,
Kimi altına kaçıran mı var ne sırıtıyorsun,çocuk der ama,
O, hep gülümserdi.
O güzeli,çirkini,fakiri,zengini,severdi hep gülümserdi.
O nun için gülüm seme sevginin ifadesiydi, hep gülümserdi.
O nu bu gülümseme,kalplere taşıdı,ona güleç yüzlü derlerdi.
Daha on ikisinde yüreği kıpır kıpırdı.
Kimi yanındakilere gizlice,bu çocuk delimi,neden gülümsüyor der,
Kimi senin gibi gülümseye bilsem der,
Kimi senin bu güleç yüzün bütün dünyaya değer derdi,
Ama o ne iltifata aldırır,nede azarlamalara takılırdı,
O, hep gülümserdi.
Gözleri bir balkona takılmıştı birden.
Yüreği ağzına gelmişti sanki,gülümsemeye takıldı birden.
İlk defa ondan önce gülümseyen birini gördü gözleri.
Fakat bu başka bir gülümsemeydi sanki, O gülümserken bütün kainat ona eşlik ediyordu sanki.
Daha on ikisinde yüreği kıpır kıpırdı.
Artık gülümsemenin büyüsü bozulmuştu onun için,
O gülümseyiş onu bitirmişti,
Hayal aleminde buldu kendini birden,
Kalbinde bir ağrı hissetti birden,korku kapladı benliğini. Daha on ikisinde yüreği kıpır kıpırdı.
Alışık olmadığı haller sardı,kaygılar,kurkular,sızılar.
Gözleri içten ağlamayı bilmezdi,bir duygu yükü sardı kendini,
Ağladı ağladı, bana ne oluyor diye sordu kendine.
İnsanlar böylemi aşık oluyor, ne tuhaf bir duygu.
Daha on ikisinde yüreği kıpır kıpırdı.
Sevgi ile aşk bir değilmiş meğer,sevgi bütün aleme açılan muhabbet kapısı.
Aşk ise sadece birineymiş,bu o galiba dedi kendi kendine.
Artık gülümseme gitti yüzünden,artık onun bütün benliği bir gülümsemeye kapıldı gitti.
Öyle bir gülümsemeyediki,melekler ondan ders alır,bütün kainat onun bir gülüşüne feda edilebilir.
Saçları kıvrım kıvrımdı,
Tokasını üstten bağlardı,
Gözleri ela yumrucaydı,
Kaşları yay gibi,
Sesi fevkalade nazik ve hoştu,
Bakışları melek yumuşaklığındaydı,
Gülümseyince bütün alem eşlik ederdi sanki,
Adı HÜLYA idi,
Otururdu bir kaldırıma saatlerce bakardı,her göz yumuşu sanki başka bir sayfa açardı,
Onu görünce sıtmaya tutulmuş gibi titrerdi, dizlerinin bağı çözülürdü,
Gözleri kararır çökerdi bir kenara, onun bir bakışı mecal bırakmazdı ondan,
Aşk nöbetine tutulurdu saatlerce, adı HÜLYA idi.
BEHÇET ELCİK
ŞİİR
Bir kalp ağrısı göğsümde.
Zelihanın tutkusu gibi,
Yer gök habersiz.
Tutulurdu belki,
Haberi olsaydı gözlerinden.
Bir hazin öykü.
Dalmış kalbim derine,
Yakubun kavuşma arzusu..
Fer bırakmadı gözlerimde.
Kurudu,
Yaş kalmadı artık gözlerimde.
Dı gel, dı gel, dı gel artık.
Yaşlandım,
Azrailin nefesi ensemde.
Behçet ELCİK
YETER ARTIK
Yeter artik, Yeter miracsizligim,
Yeter nefsim birak artik, ben Rabbime asigim.
Hergun cagirdi bulusma anina, gel dedi asigim,gel
Hem hasretim, hem asik,birakmadilar miracina varayim masugum.
Butun hasmetiyle suslendi Dunya,
Masugun benim dedi,
Meyvelerin gulzarin, Dunyalik sana bahce,
Ölümmü ? Teeee uzak sana,
Birak kuruntulari, mesk edelim birak.
Kalbim Dünyadan uzak;
Ya Hay,Ya Hay,diyor,
Beynim dehlizli düslerde, her yerde seni ariyor.
Sitmaya tutulmus Rasid, masugum masugum diyor.
Bütün melüküt haykiriyor, eg basini,
Var miraca, masugun seni bekliyor.
Bir niyetmis uzakligin,
Dilim perde olmus, niyetsizlikte sana,
niyet ettim masugun miracina, ALLAH`U EKBER
BEHCET ELCIK
|
|
 |
|
 |
|
|
|
|
|
Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla
1.Mülk elinde bulunan (Allah) ne Yücedir. O, herşeye güç yetirendir.
2.O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
3.O, biri diğeriyle 'tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
4.Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
5.Andolsun, Biz en yakın olan göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip-donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama-birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık.
6.Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir o.
7.İçine atıldıkları zaman, kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler.
8.Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak. Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: "Size bir uyarıcı gelmedi mi?"
9.Onlar: "Evet" derler. "Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve: “Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz, dedik."
10.Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık."
11.Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah'ın rahmetinden) uzaklık olsun.
12.Gerçek şu ki, Rablerinden gayb ile (O'nu görmedikleri halde) içleri titreyerek-korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır.
13.Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
14.O, yarattığını bilmez mi? O, Latif'tir; Habir'dir.
15.Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O'dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O'nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O'nadır
16.Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanıp-çalkalanmaktadır.
17.Yoksa gökte olanın üzerinize 'taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgar' göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde Benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz.
18.Andolsun, kendilerinden öncekiler de yalanladı. Fakat Beni inkar (etmelerine karşılık verdiğim azap) nasılmış?
19.Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah')tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, herşeyi hakkıyla görendir.
20.Rahmana karşı size yardım edecek olan kimmiş? Şu sizin ordunuz mu? Kafirler yalnızca bir gurur (kesin bir aldanış) içindedirler.
21.Eğer O, rızkını tutsa (vermese), rızkınızı verecek olan kimmiş? Hayır; onlar, bir azgınlık ve nefret içinde inatla direniyorlar.
22.Şu halde yüzükoyun sürünerek yürüyen mi daha çok hidayete erer, yoksa dosdoğru yol üzerinde dümdüz yürümekte olan mı?
23.De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?"
24.De ki: "Sizi yeryüzünde üretip-türeten O'dur. Siz O'na toplanıp götürüleceksiniz."
25.Derler ki: "Eğer doğru söylüyorsanız, şu tehdit (ettiğiniz azap) ne zamanmış?"
26.De ki: "(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah'ın Katındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
27.Nihayet onu pek yakında gördüklerinde, o inkar edenlerin yüzleri kötüleşip-karardı. Ve: "İşte bu, sizin (gerçekleşmeyecek diye) öne sürüp durduğunuz şeydir" denildi.
28.De ki: "Haber verir misiniz; eğer Allah, beni ve benimle birlikte olanları yıkıma uğratır ya da bizi esirgerse, (peki) bu durumda kafirleri acı bir azaptan kurtaracak olan kimdir?"
29.De ki: "O (Allah) Rahman olan (esirgeyen koruyan)dır; biz O'na iman ettik ve O'na tevekkül ettik. Artık siz kimin açık bir sapmışlık içinde olduğunu pek yakında bileceksiniz."
30.De ki: "Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olsa, bu durumda kim size bir akar su kaynağı getirebilir?
|
|
|